Simit Dünyası başarı Hikayesi
Simit Dünyası Başarı Hikayesi
İstanbulda 4 çalışanla başlayan,
bugün tüm dünyada 6500 çalışanı, günlük 500 bine yakın müşterisi olan bir dünya
markasına dönüşen “Simit Sarayı” Türk girişimciler için büyük bir ilham
kaynağı. Peki bu fikir nasıl doğdu, nasıl bu kadar güçlü ve yaygın hale geldi?
Kurucusunun ağzından sıfırdan zirveye simit sarayının öyküsü…
Simit Sarayı Yönetim Kurulu
Başkanı Haluk Okutur’un kariyer arayışı, ODTÜ İşletme Mühendisliği eğitiminden
sonra kendisine “Nasıl bir iş yapsam? Hayatımı nasıl devam ettiririm? Nasıl
daha çok para kazanırım? Ailemi nasıl daha iyi geçindirebilirim?” gibi
sorularla başlamıştır. Yurt dışından yabancı sermayelerin ve AVM’lerin rağbet
görmesi dokuz yüz elli bin civarında mahalle bakkallarının kapanmasına ve
müşterilerinin azalmasına neden olur. Mahalle bakkallarının azalması Okutur’u
“Nasıl ayakta kalabilirler?” diye bir çalışmanın içerisine sürükler. Satış
teknikleri, satın alma teknikleri, müşteri ilişkileri, personel yönetimi
üzerine 50-60 sayfalık bir kitapçık hazırlayıp satmak ister. Ancak bu hazırlık
sekiz senesini alır ve altı bin sayfa dosyaya ulaşır… Bir ara çalışmanın bir
işe yaramayacağı düşüncesine kapılır. Bununla birlikte yaptığı çalışma
kendisine farklı iş kolları hakkında bilgi sahibi olması ve tecrübe kazanmasını
sağlar. Edindiği bu düşünceler perakende sektöründe sistematik bir yola
girmesine vesile olur. Peşin satışı olan ürünleri düşünür ve tabii ki akla ilk
gelen “ekmek” olur. Ancak rekabetin yüksek olması nedeniyle ekmekten vazgeçer.
“Yüzümde tebessüm oldu esasında” diyerek anlattığı “simit” ikinci sırada gelir.
Osmanlı’nın “fastfood”u, insanların simide karşı sempatisinin olması Okutur’u
heyecanlandırır. İnsanların simidi keyifle tüketebileceği ve simide itibar
kazandırmanın gerekliliğini düşünür. Bu dönem, 2000’li yıllarda Erzincan’da
geçmiştir.
Okutur, simit, günün 24 saati,
herkesin severek tüketebildiği bir ürün olduğu ve çok fazla miktarda
satılabilmesinden dolayı insanların yoğun olduğu bir yerde olması gerektiğine
karar verir. Bu koşullara uygun yer, o güne kadar pek bilmediği İstanbul’dur.
2002 yılında “simitçi” olmak için İstanbul’a gelir. Erzincan’daki gibi dükkan
kiralamak İstanbul’da kolay olmaz. Mevcut sermayesi ile istediği yerlerde dükkan
kiralayamaz. Bu nedenle tanıdıklarına projesinden bahseder ve onlardan “Bu
kadar okudun, çalıştın simitçi mi olacaksın?” gibi nasihatler alır.
3 ay boyunca kendisine ortak
bulamaz. Eski yıllardan tanıdığı arkadaşı Abdurrahman’ın ortağı olduğu Boğaziçi
Üniversitesi karşısı, Hisarüstü’nde Durak Copy Kırtasiye mağazası vardır.
Mağazanın yanında kapanmış olan bir kebapçı dükkanı. Durak Copy sahipleri,
rakip bir kırtasiye mağazası açılmasın diye burayı “Büfe mi, market mi yapsak”
diye düşünürler. Bu arada Okutur, dükkanın kendi projesine uygun olduğuna karar
verir ve arkadaşı Abdurrahman’ı ikna etmek ister. Diğer ortağı ile paylaşmak
şartıyla teklifi kabul edilir. Zamanında Abdurrahman’ın ortağı, şimdi ise
Okutur’un ortağı Mehmet Bey de ikna edilir. Masraf ve kısıtlı bütçe ile dükkan
hazırlanır. Çağlayan’da gezerken Okutur, yakılmak üzere bekleyen marangoz
atölyesinden küçük tabure ve sandalyeleri satın alır. İmkânsızlıktan oluşan
mekân, artık “simit sarayının konsepti” olur. Sıra gelir fırına. Simitin taş
tabanlı ve odun ile yanan fırında pişmesi gerekir. Ancak kısıtlı bütçe ile
lahmacun fırını yaptırabilir. Bu kez de fırını yapacak usta bulamaz. O
dönemdeki bilinçli tüketim alışkanlıkları, simide yönelik itibarın azalması
usta sayısını ve yatırımı da azaltmıştır. Bu nedenle lahmacun fırını yapan bir
usta bulur. Simit fırını daha geniş olması gerekirken, lahmacun fırını küçük
hacimli olduğundan 30-40 adet simit yarım saatte ancak pişer ve kuyruğa neden
olur. Ancak bu kuyruk “Türkiye’nin en güzel simit yapan yeri” şeklinde
algılanmasını sağlar.
Bu süre zarfında masa, sandalye,
fırın, çay ocağı konsepti tamamlanır. Ancak Okutur, simidin nasıl yapıldığı,
nasıl halka haline getirildiği, nasıl susamlandığı konusunda fikir sahibi
değildir. Bu nedenle simit yapacak ustaya ihtiyaç vardır. Simit satışları
azaldığından simit yapan ustayı bulmak veya varolan ustaları transfer etmek zor
olur. Bir gün haber gelir ve Eminönü’nde işsiz kahvelerinin birinde aylardır iş
arayan bir simit ustası bulur. Simit Sarayı’nda hatırı çok olan Kenan Usta ile
tanışır. Uzun bir aradan sonra satışlar artar ve tek Kenan Usta ile işler
yürüyemez hale gelir. Merkezi üretim yapan bir tesise ihtiyaç duyulur ve 2004
yılında şu anki tesise geçiş gerçekleşir.
Okutur’un söyleşide aynı heyecanla
anlattığı diğer bir anısı ise Boğaziçi Üniversitesi’nden sonraki Simit
Sarayı’nı tanıtan Mecidiyeköy Ortaklar Caddesi’ndeki mağazasıdır. Gazetelerle
kaplı bu dükkanın sahibinin bilgilerini alır, görüşür. Fakat “Ben o dükkândan
zarar ettim” der ve mülk sahibi 100.000 dolar hava parası ister. Bu cevaba
karşı Okutur dükkanı devralmaya karar verir. Ancak bir problem vardır, cebinde
un ve susam alacak kadar, iki bin dolara yakın parasının olmasıdır. Elindeki
parayı verir, kalan parayı bir hafta sonra vermek üzere anlaşır. İyi bir proje
olduğunu ortaklarından Abdurrahman Bey’in de kabul edeceğini düşünür. Ancak
durum farklı olur ve kabul etmez. Daha sonra Mehmet Bey’e projesinden bahseder.
Okutur’u bir ay boyunca zamanının çoğunu mağazada çalışarak gören Mehmet Bey
“Bundan sonra ne iş yaparsanız, ben de sizinle beraber yaparım” der. Bu cevabın
karşısında Okutur, doksan sekiz bin dolar hava parasından bahseder. Mehmet Bey
çalışmak ister ancak bu kadar parası yoktur. Hayali olan, 18 yıl çalışıp
biriktirerek aldığı Mercedes marka bir arabası vardır. Okutur bu arabayı teklif
eder, Mehmet Bey ise kısa bir duraksama yaşar ve arabanın anahtarını verir
sonrasında. Buna karşılık Okutur arabayı satıp, işinde kullanacaktır ve ilk
hedefi Mehmet Bey’e istediği marka, bedeli ne olursa olsun bir araba satın
almak olacaktır. Gazeteye ilan verilir, ertesi gün araba satılır. Mecidiyeköy
hikâyesi de bu şekilde başlamış olur.
Okutur 4 çalışan ile başladığı
işine şu anda üç bin beş yüz çalışan ile devam etmektedir. Hedefi yüz bin
çalışanı olan Simit Sarayıailesi olmaktır. Bunun nedeni ise,
insanların önce kendileri için, sonra ailesi için, daha sonra ise ülkesi için
çalışması gerektiğini düşünmesidir. Okutur, insanların hayatlarını devam
ettirmesinin ülkelerin itibarı ile sağlanabileceğini, bu itibarın ise ülkelerin
markaları ile artabileceğine değinir. Diğer bir hedefi ise, dünyada en fazla
restoran sayısı ile Mc Donalds’ın sahip olduğu 34.000 mağaza sayısına karşılık
34.000+1 Simit Sarayı ile dünya markası olmaktır.
Diğer ülkelerden bir eksiğimizin
olmadığını, gözümüzde büyüttüğümüz ülke, marka ve şirketlerden daha fazlası
olan çalışma isteğimiz, heyecanımız, genlerimizdeki girişimci ruhunun olduğunu
belirten Okutur, tek eksiğimizin cesaret ve özgüven konuları olduğunu
konuşmasında vurgulamıştır. Yaptığı işle ilgili heyecanı ilk günkü gibi devam
ettiğini, simidin de dünyanın her yerinde sevilen bir yiyecek olması, karışımı
ve hammaddesinin basit olması simide yönelik güvenini artırmaktadır.
Son olarak Okutur, edindiği
tecrübeler doğrultusunda bir işte sonuç alabilmenin kriterlerini işe inanmak,
doğru şekilde planlamak, gayret göstermek, gerekirse yirmi dört saat çalışmak,
işe odaklı olmak, vazgeçmemek ve işte başarının keyfini çıkarmak şeklinde
sıraladı.
Hiç yorum yok: